Kamulaştırma Davalarına İlişkin;
• Genel: Devletin vatandaşların özel mülkiyet hakkına müdahalesi; kamulaştırma, kamulaştırmasız el atma, imar uygulaması gibi hallerde ortaya çıkmaktadır.
Anayasa başta olmak üzere, Türk Medeni Kanunu ve diğer mevzuatımızda, mülkiyet hakkı konusunda özel mülkiyet esası benimsenmiştir. Bu temel ilke etrafında, vatandaşların mülkiyet hakkının dokunulmazlığı, mutlaklığı kabul gören yan ilkelerdir. Yine de bazı hallerde devlet, vatandaşların mülkiyet hakkına müdahale edebilmektedir.
Bu müdahalenin birçok türü olmakla beraber; en sık karşılaşılan müdahaleler, “kamulaştırma”, “kamulaştırmasız el atma” ve “imar uygulamaları” çerçevesinde ortaya çıkmaktadır.
• Kamulaştırma; özel mülkiyete konu olan bir taşınmaza; devlete ait kurum ve kuruluşlarca kamu yararı ilkesi çerçevesinde el konulmasıdır. Kamulaştırma; özel mülkiyete konu olan taşınmazın bir kısmı veya tamamı üzerinde gerçekleştirilebilir. Ancak söz konusu kamulaştırma işleminde; kamu yararının gözetildiği ölçüde, usul şartlarının da tam olarak yerine getirilmesi zaruri niteliktedir. Ancak bu şartlar halinde doğabilecek kamulaştırma işlemi; devletin, kamulaştırılan taşınmazların bedelini ilgili kişiye ödemesi ile hukuka uygun hale gelmektedir. Aksi hallerde dava açma hakkı saklıdır.
Özel mülkiyetinde bulunan arsa-konut gibi taşınmazı kamulaştırılan vatandaşlar; kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda “iptal davası” açabilecektir. Bu dava; kamulaştırma işleminin iptaline yönelik olup; vatandaş bu dava ile kamulaştırmayı tamamen reddetmektedir.
Ancak, ülkemiz uygulamalarında, kamulaştırma ile ilgili uyuşmazlıklar yaygın olarak “bedel tespiti” konusu etrafında ortaya çıkmaktadır.
24.04.2001 tarihli 4652 sayılı Kamulaştırma Kanunu değişiklikleri öncesinde; kamulaştırılan taşınmazın bedeli, kamulaştırmayı yapan devlet kurumu tarafından tespit edilmekteydi. Bu dönemde; taşınmazı kamulaştırılan kişi, işlemi yapan kuruluşun tespit ettiği bedelin arttırılması için Asliye Hukuk mahkemesinde dava açabilmekteydi
Yine işbu tarih öncesinde ki çoğu kamulaştırma işlemi hukuk ve usul şartlarını taşımaması sebebiyle (kamulaştırma tebliği yapılmaması, bedel ödenmemesi, işlem defteri eksiklikleri gibi haller) batıl olduğundan bahisle; dava açma hakkını saklı tutmaktadır.
24.04.2001 tarihli Kamulaştırma kanunu değişiklikleri sonrasında, kamulaştırmayı yapan devlet kurumu; mahkemeye başvurarak “bedel tespiti” davası açmaktadır. Öyle ki kamulaştırmayı yapan kurum, işbu dava süreci öncesinde yasanın 8. Maddesi gereği; hak sahibini kamulaştırma bedeli pazarlığına davet ederek rızai olarak anlaşma sağlaması ile birlikte rızai istimlak gerçekleştirir.
Rızai kamulaştırmanın olmaması halinde; taşınmazı kamulaştırılan vatandaş; kamulaştırmaya ilişkin bedel tespit davasını takip etmeli ve hakkının gerçek değerinin tespitine ilgili mahkeme huzurunda katkı koymalıdır. Aksi takdirde kamulaştırmayı yapan kurum öneri bedelini mahkemeye kabul ettirerek; süreci tekrar kendi lehine çevirebilmektedir.
• İdarenin özel mülkiyete müdahale yollarından biri ise kamulaştırmasız el atma şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bu suretle devlete ait kurum ve kuruluşların idari bir karar olmadan, özel mülkiyete konu olan taşınmaz malları fiili olarak kullanmaları ve devamında usule aykırı bir şekilde mülkiyet hakkı sahiplerinin dahi haberi olmadan kamulaştırma işlemi yapmış olmalarıdır.
Devlet tarafından el atılan taşınmaz üzerinde bir yapı-bina gibi mülkiyet hakkında konu olan haller var ise; mülk sahibi ve yapı sahibinin kamulaştırmasız el koyma işlemini yapan devlet kurumuna karşı arsa ve bina bedelinin kendisine ödenmesi için bedel tazmini davası açma hakkı bulunmaktadır.
Bedel tazmini davası açılabilmesi ve bu yolla taşınmaz bedelinin ilgili kuruluştan tahsil edebilmesi için adına tapunun kayıtlı bulunması gerekmektedir. Mülkiyetini başkasına devir eden veya adına tapu kaydı bulunmayan kişiler bu davayı açamamaktadırlar.
Diğer yandan devlete ait kuruluşların özel mülkiyete müdahale ettikleri alanlardan birisi ise İmar düzenlemesi şeklinde olmaktadır. Bu anlamda 3194 sayılı imar kanunu 18. maddesi doğrultusunda şuyulandırma işlemleri yapılmaktadır. Yasanın 1. maddesinde imar uygulaması amacı; yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların, plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü sağlamak’ şeklinde açıklamaktadır.
İdare bu düzenleme işlemlerini yaparken kamusal ihtiyaçları karşılamak ve sosyal alanlarda kullanmak üzere, taşınmazların yüzölçümünden parselin %40’na kadarını DOP (düzenleme ortaklık payı) olarak kesebilmektedir. Bu da özel mülkiyete tipik bir müdahale şekli olarak ortaya çıkmaktadır.
Kuşkusuz bu kesinti oranı kabul edilebilir olmadığı gibi, fiili çevresel ihtiyaçlar ve üretilecek parsellerin imar durumları gibi kriterler gözetilmesi gerekmektedir.
İmar düzenlemesi sonucu, oluşan yeni parsellerde değer kayıpları, tevhit ve ifraz sonucu ortaya çıkan olumsuzluklar, uygulamanın yasal kriterlere uygun yapılmamış olması gibi hususlar İdari Yargıda iptal davasına sıkça konu olmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken yasal dava ve itiraz sürelerine dikkat etmektir.
Öyle ki söz konusu hallerde yasal düzenlemenin mutlaklığı ancak idari davaların konusunu oluşturabilmekte olup bedel tespiti ve iadesi % 40 orantısal bağlamında hukuken kabul edilebilir değildir.
Tüm bu hususlar kapsamında; kamulaştırma işleminin temelinde mülkiyet hakkını zedelediği ve genel itibariyle devlete tabi kurumlar lehine işlem gördüğü ortadadır. Söz konusu makalemiz; kamulaştırma yapan kurum işlemleri ve davaları kapsamında devam edecektir.
Av. Gürkan YUMUK